Due Diligence Süreci
Yatırım süreçleri yalnızca girişimcinin anlatısı ve potansiyel vaatleri üzerinden şekillenmez. Aksine, profesyonel yatırımcılar için bir girişime sermaye koymadan önce yapılması gereken en temel işlem, şirketin mevcut durumunun ve potansiyel risklerinin sistematik olarak incelenmesidir. Bu inceleme süreci, girişimlerin kurumsal geçmişini, mevcut hukuki yapısını, borçlarını, yükümlülüklerini, ortaklık ilişkilerini ve ticari sözleşmelerini kapsayan çok katmanlı bir değerlendirme süreci olan due diligence ile gerçekleştirilir.
Girişim hukukunda due diligence süreci, yatırımcı için bir “güvence aracı”, girişimci içinse bir “hazırlık sınavı”dır. Bu yazıda, girişimlerin yatırım öncesi dönemde karşılaştığı hukuki due diligence süreci ayrıntılı şekilde ele alınacak, hem teorik çerçeve hem de pratik uygulama bağlamında analiz sunulacaktır.
Due Diligence Sürecinin Hukuki Dayanağı ve Amaçları
Due diligence süreci, Türk hukukunda açıkça tanımlanmış bir kurum olmamakla birlikte, sözleşme öncesi iyi niyet ilkesi, dürüstlük kuralı ve ayıba karşı tekeffül hükümleri ile desteklenmektedir. Yatırımcı, gelecekte girişimle uzun soluklu bir ortaklık kuracağı için, yatırım yapılacak yapının her yönüyle güvenilir olup olmadığını bu süreçte ölçmek ister. Hukuken bu süreç, yatırımcıyı gizli ayıplardan koruma, sözleşme şartlarını belirleme, riskleri öngörerek gerekli güvenceleri isteme amacını taşır.
Due diligence yalnızca mevcut belgelerin incelenmesinden ibaret değildir. Süreç, aktif olarak belge talep etme, görüşme yapma, beyan toplama ve gerektiğinde şirket yerleşkesinde fiziksel inceleme yürütmeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu kapsamda şirketin ticaret sicil kayıtları, vergi beyanları, sosyal güvenlik yükümlülükleri, devam eden veya potansiyel davaları, üçüncü kişilerle olan sözleşmeleri ve fikri mülkiyet kayıtları detaylı biçimde incelenir.
Ortaklık Yapısı ve Ana Sözleşme İncelemesi
Due diligence sürecinin ilk ve en kritik adımı, şirketin ortaklık yapısının netleştirilmesidir. Özellikle erken aşama girişimlerde pay devri işlemlerinin resmi olarak bildirilmemiş olması, şirket pay defterinin güncel tutulmaması ya da sözlü mutabakatlara dayanan ortaklık ilişkileri ciddi risk teşkil eder. Bu nedenle pay defteri, hisse devir sözleşmeleri, vekâletnameler, esas sözleşme ve varsa hissedarlar sözleşmesi kapsamlı şekilde incelenmelidir.
Esas sözleşmenin yatırım öncesinde girişimin fiili faaliyetleriyle ne derece uyumlu olduğu da önemlidir. Şirketin faaliyet konusunun eksik veya güncel olmayan şekilde tanımlanması, ileride faaliyet izinleri veya sözleşmelerin geçerliliği açısından sorun doğurabilir. Ayrıca esas sözleşmede yer alan imtiyazlı paylara, yönetim kurulu oluşumuna ve kâr dağıtımı hükümlerine ilişkin maddeler yatırımcıyı doğrudan ilgilendirir.
Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarının İncelenmesi
Özellikle teknoloji tabanlı girişimlerde, ürünün arkasındaki hak sahipliği yapısı yatırım kararını doğrudan etkiler. Due diligence sürecinde girişime ait yazılımların kimin tarafından geliştirildiği, bu yazılımların telif haklarının devredilip devredilmediği, markaların tescil edilip edilmediği, varsa patent başvurularının hangi aşamada olduğu ve bu başvuruların kime ait olduğu detaylı biçimde sorgulanır.
Sık karşılaşılan hatalardan biri, dışarıdan hizmet alınan freelancer'larla yapılan çalışmaların sözleşmeye dayandırılmaması ya da fikri hak devri hükümleri içermemesidir. Bu gibi durumlarda geliştirilen ürün girişimin değil, geliştiricinin malvarlığına dahil sayılabilir. Yatırımcı ise bu gibi gri alanlara yatırım yapmak istemeyeceğinden, sürecin bu noktada aksaması olasıdır. Benzer şekilde, açık kaynak kod kullanımı varsa bunun lisans koşulları da analiz edilir. GPL gibi zorunlu paylaşım lisansları, yatırımcı açısından ciddi risk yaratabilir.
Sözleşmesel Yükümlülüklerin ve Borçların Analizi
Due diligence kapsamında girişimin hem aktif hem pasif sözleşmeleri incelenir. Aktif sözleşmeler arasında tedarik zinciri, bayi ve distribütör sözleşmeleri, hizmet alınan kurumlarla yapılan anlaşmalar yer alırken; pasif tarafta kira sözleşmeleri, leasing anlaşmaları, teminat ve kefaletler değerlendirilir.
Sözleşmelerde yer alan cezai şartlar, ifa süresi, sözleşmenin fesih şartları ve rekabet yasağı hükümleri, yatırımcı açısından kritik önem taşır. Ayrıca şirketin geçmişte imzaladığı yatırım sözleşmeleri, opsiyon planları, convertible note ve SAFE anlaşmaları, yeni yatırım sürecinde ortaya çıkabilecek hak çakışmalarının önlenmesi için detaylıca gözden geçirilmelidir.
Çalışan İlişkileri ve İK Belgeleri
Girişim şirketinin teknik ekibi ya da kurucu ortak dışındaki çalışanlarla olan ilişkisi, insan kaynağı yapısının sürdürülebilirliğini gösterir. Due diligence sürecinde, çalışanlarla yapılmış sözleşmelerin varlığı, bu sözleşmelerde yer alan gizlilik, rekabet yasağı, fikri hak devri ve hisse opsiyonu gibi hükümler incelenir.
Ayrıca bordro kayıtları, SGK bildirimleri, iş sağlığı ve güvenliği yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği gibi başlıklar, girişimin hukuki risk profilini etkileyebilir. Bu alandaki eksiklikler yalnızca sözleşmesel değil; idari yaptırımlar açısından da şirketi riske sokar.
Kişisel Verilerin Korunması ve Regülasyon Uyumu
Kişisel verilerle çalışan girişimlerde, KVKK ve varsa yurtdışına yönelik hizmetlerde GDPR gibi mevzuatlara uyum, yatırım kararını doğrudan etkileyen faktörlerdendir. Bu kapsamda veri işleme envanteri, açık rıza metinleri, kullanıcı sözleşmeleri, çerez politikaları, veri saklama süreleri ve üçüncü taraflarla veri paylaşımı süreçleri detaylı biçimde incelenir.
Yatırımcı bu aşamada yalnızca mevzuata uyum değil; olası bir ihlalde doğabilecek para cezalarının ve itibari kayıpların da analizini yapar. Bu nedenle girişimin bu konularda profesyonel destek almış olması, veri güvenliği politikalarını yazılı hale getirmiş olması ve en önemlisi bunları uyguluyor olması yatırımcı açısından olumlu bir izlenim yaratır.
Due diligence süreci, yalnızca yatırımcının korunduğu bir denetim faaliyeti değildir. Aynı zamanda girişimcinin şirketine dışarıdan bakarak zayıf yönlerini görme, eksiklerini tamamlama ve profesyonel yönetim kültürü oluşturma sürecidir. Bu süreçte tespit edilen eksikliklerin yatırım sözleşmesinde “ön koşul” (condition precedent) olarak düzenlenmesi, yatırımın yapılabilmesi için belirli aksiyonların alınmasını şart koşar. Bu da, girişimcinin sürece ne kadar hazır ve ne kadar şeffaf olduğunu ortaya koyar.
Sonuç olarak, due diligence yalnızca belgelerin değil; güvenin, hazırlığın ve profesyonelliğin ölçüldüğü çok yönlü bir değerlendirme mekanizmasıdır. Bu süreci başarıyla yöneten girişimciler, yalnızca fon bulmakla kalmaz; aynı zamanda yatırımcı nezdinde itibar ve sürdürülebilir ortaklık kurma şansı elde eder.
Av. Emrecan ÇETİN
Article by
Emrecan Cetin
Avukat, Co-Founder
Published on
19 Haz 2025